Sayfalar

8 Mart 2015 Pazar

Hatice Nine ve Bahar'ın Mutluluğu

Bu bir uydurma masaldır. 



Bir zamanlar küçük mü küçük! Nüfusu parmakla sayılacak kadar az kalmış bir köy varmış. Öğrencileri okumak için şehre gitmek zorundaymış. Gençleri liseyi zor bela bitirdikten sonra şehirlere kaçarmış. Parmakla sayılacak kadar olan üç ya da dört bilemedin (en fazla) on genci ailelerinin geçim kaynağı neyse baba mesleğidir diyerek ona sarılırmış. Ancak gel zaman git zaman ne sebze yetiştirmek para etmiş ne hayvan beslemek! Aksine hep zarara koşmuş bu insanları. O küçücük dünyalarına bir ışık televizyon girmiş önce sonra onlar da ne yapsın. İşten arda kalan zamanı onun başında fıstık yiyerek geçirmişler. Ne salatalık satmak çok para ediyormuş ne de domates fabrikaları aldıkları malın parasını ödüyormuş. Kıt kanaat geçinmekte olan bu şirin insanlar yine de o televizyonlardaki hayatlara özenmez, küçük hayatlarıyla mutlu mesut geçinirlermiş.
 Bu köyde bir hane varmış. Bu hanede köyün en yaşlısı Hatice Nine ile en genci Bahar otururmuş. Nüfus kalabalık olmayınca tabi böyle bir tesadüf oluvermiş. Nine torun gündüzleri oyunlar oynar, akşamları da gelen giden köy heyetiyle vakit geçirirmiş. Ama ikisinin de aklı hep kapıdaymış. Nine çocuklarını küçük kız ise abla abilerini, teyze amcalarını beklermiş... Günler birbirini kovalamış bir gün bir konvoy dolusu araba onların hanesine doğru geliyormuş. Gürültülü korna seslerine koşmuş küçük Bahar. Önde kırmızı bir araba, arkada onun siyahı ve daha bir sürü araba evin önüne doluşmuş. Ninenin kalabalık olan çocukları izinlerini aynı güne getirmiş ve toplanıp gelmişler! Kırmızı arabadan dört kişilik ailesi olan küçük oğlu inmiş. Annesine gülümsemiş ve küçük kızını kucağına almış. Arkadaki arabadan da yine bir aile inmiş. Kızı ve ailesi de onlara gülümsemiş. Sonra arkadaki arabadan da uzaktaki büyük torunları çıkmış ve onun arkasından şehirdeki kızı ve ailesi inmiş. Derken tüm torunlar annelerinin elini öpmeye, evin merdivenlerine yönelmişler. Hatice Nine gözlerindeki yaşı tutamamış. O kadar mutlu olmuş ki onları orada, bir arada görünce... "Keşke Hasan'da görebilseydi sizi böyle bir arada."demiş. Küçük Bahar ablaları, abileriyle o kadar mutluymuş ki ! O gece bütün köyde o haneden gelen gülüş sesleri yükselmiş. Bunu duyan diğer yalnız haneler hemen koşa koşa onlara gelmiş. Evin kalabalığına kalabalık eklenmiş. Ev ev olduğunu anlamış. Çocuklar aşağıda toprakla oynarken, diğer tarafta gelinler, kızlar yemekler pişirmiş. Damatlar çay içmiş sohbet etmiş! Herkes halinden çok memnunmuş. Cıvıl cıvıl evini gören nine de!  Gelmiş uyku vakti! Herkes sıralanmış evin büyük kızının yaptığı yer yatağına. Koltuklar, yerler tüm odalar yatak olmuş da ancak sığa bilmişler. Hep beraber yattıkları yerden gülüşerek, konuşarak uyuya kalmışlar.
Hayatın en güzel günleri tüm sevdiklerini bir arada görebildiğinde geçer. Ve hayal kurmak sonsuz bir nehir gibi gerçeklikten uzaktır. Ölmüş olanlar dirilir orada. Gelmeyecek olan dargınlar bile gelir. Gülümsediklerini bile görebilirsin. Onlarla yediğin bir parça bisküvinin bile tadı hiç değişmez. Herkesi bir araya toplamak güzeldir. Kalabalık ve sevgi dolu bir aile olmakta güzeldir. Bir köyde özgürce koparıp yediğin meyvenin tadı, annenin yazması, babanın hemen ortama ayak uydurması da güzeldir. En güzeli de mis gibi sabun kokan ninenin asırlık ellerini öpmektir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder